Dünyalı olma Şablonu
Sana ne öğretmişlerdi. Ne kadar onların istediği formata benzersen o kadar dünyalı olursun. Ama en başında da dünyalı olmaması ile ilgili saçma sapan bir şey öğretmişti. Sonra da diyor ki Muhasır Medeniyetler seviyesine (kimsenin de tarif edemediği bir kavram) ulaşmalısın diyerek saçma bir hedef koyuyor.
Sonra da bu hedefe nasıl gideceğini de yine kendileri tarif ediyor. Emek vermeden, uğraşmadan çalışmadan (güzel bir şeye emek vermeden gidilir mi?) TV’deki kliplerdeki kölelerine benze, onlar gibi giyin, onun gibi ol, artık medenisin. Bu kadar basit ve kolay.
Mesela şalvar neye göre eski veya demodedir. Ben küçükken şalvar modeli olan pileli pantolonlar vardı. Diyelim ki batı yârin şalvarı moda olarak getirse (dikkat!. argümanları ile tv, dizi, klip vs. ) hemen bizde şalvar giyeceğiz. Çünkü Kültür emperyalizminin ta kendisi o dur da ondan.
Ya da başka bir örnek mesela Sudi Arabistan ola ki dünyayı ele geçirse (İngilizler veya Amerikalılar gibi ) beş sene sonra Londra sokaklarında Arap kıyafetleri ile dolaşan insanların “hmmm üstündeki entari de ne kadar yakışmış Canıtın” diyen İngilizler olacağını duyar gibiyim. Ya da mesela hani konuşurken araya İngilizce kelimeler katıştırdığımız gibi saplantı diyemez adam opseyşın der. Orda da sevgili diyeceği yere habibi diyen adamlar çıkabilir.
Kelimeler üzerinde ise;
Defans kelimesi aslı savunma demektir. Bu kelime alıştı ve yerleşti. Ama bu kelime de önceki örnekler gibi masum değil. Çünkü defans derken ki düşüncenle savunma dediğin ki düşünce farklıdır. Senin düşüncen bozulmaktadır. Defans sana duygusal olarak bir şey ifade etmiyor. Ancak düşündüğün zaman anlamının savunma olduğunu idrak edebiliyorsun.
Ya da dil o kadar yozlaştırıldı ki her şeye güzel deyip çıkıyoruz. Örneğin; güzel yemek, güzel kadın, güzel araba güzel ev, güzel ayakkabı, güzel manzara, güzel insan. Ama her şey için farklı kelimelerimiz vardı. Birine latif, birine naif, biri lezzetli gibi güzeli ifade edecek 50 tane kelimen var. Ama bunların hiçbirini kullanmıyorsun. Sözün gücüde kalmıyor. Bunun gibi kelimeleri bir grup kelime ile söylediğimizden kelime dağarcığımız azalmış oluyor. Konuşan ama ne dediği de anlaşılmayan, içinde yüklem olmadan cümle kuran insanlar ortaya çıkıyor. Daha da kötüsü anlaşamıyorlar, iletişim kuramıyorlar.
Sakson Köleler
Cemil Meriç’in “ Sakson köleler boyunlarında tasmalarla dolaşırlar. Tasmalarında ise sahiplerinin adları yazarmış.“ diye bir sözü vardır.
Dikkat edersek Kültür Emperyalizmine maruz kalmış toplumlarda insanlar tasmalarla dolaşıyor. Aynı sakson köleleri gibi. Sakson kölesinin bu zamanda iki çeşidi vardır.
- Birinci sakson kölesi Avam Tabaka. Kocaman tişörtlerinde markalarla dolaşıyorlar. Onların sahiplerinin adıdır o. Reklam tabelası gibi. Bu tişörtü çöpe atıp bu beladan kurtulabilirsin.
- Daha büyük belası ise Televizyonlara baktığımızda bir kesim sözde aydın, sanatçı denilen adamlar sürekli sahiplerinin adını zikrediyorlar. Örneğin Batıda bu iş şöyledir, medeni, çağdaş batı, Avrupa normları kelimeleri deli gibi sürekli zikreden insanlar sahiplerinin adlarını zikrederler. Maalesef biz bu sakson kölelerine aydın, sanatçı diyoruz. Diğer taraftan’da onlar bu kültür emperyalizminde keskin nişancılarıdırlar. Aramızda böyle faaliyet yürütmektedirler. Peki bu sakson kölelerinin bize yaptığı nedir. Seni yozlaştırıyor, seni kolay satılabilir hale getiriyor. Bir örnek verelim.
Güzellik Yarışması ve Kölelik
[caption id="" align="alignnone" width="496"] Güzellik Yarışması başka bir formatta kökelik sistemidir[/caption]
Güzellik yarışmaları aslında bir köle pazarıdır. Peki bu sonuca nerden varıyoruz. Köleliğin üç dönemi vardır. Antik Yunan, Orta Çağ ve Modern Kölelik. Orta çağ Kölelikte erkek köleler duvara bağlanır. Duvardan işçi satın alır gibi alıp gidersin. Ama kızlar hep şöyle olurdu. Bir podyum var. Podyumda kızlar yarı çıplak yürürler. Seyirciler vardır ve puan verirler o puana göre kızın fiyatı belli olur. Sonra en pahalı olan kız yani birinci olan saraya gider yani başrol olurdu. İkinci üçüncü olan kızları da başka iş adamları alırdı. Onlarda x marka güzeli olurdu.
Şöyle denebilir. O zaman kölelik zorunluydu, şimdi ise bu iş gönüllü oluyor diyebiliriz. Ancak tam tersidir. O zaman bugünkülerden daha gönüllüydüler aileler. Kız köyde yaşıyor, çok da güzel. Ne yapacak derken köylünün biriyle gideceğine bir iş adamıyla gitsin denirmiş. Anneler- Babalar kendi elleriyle kızlarını veriyorlarmış. Tarihe adlarıyla geçmiş en ünlü köle organizatörleri bugün ki menajerlerdir. Daha da ötesi en iyi köle organizatörlerinin en meşhur ve ünlüleri eşcinselmiş. Bugün de aynıdır.
Bu sebeple güzellik yarışı dediğimiz şey köle pazarıdır. Şimdi neden bu köle pazarları kuruluyor. Çünkü batı medeniyeti dediğimiz kapitalizmin çırılçıplak soyundurup satacağı kadınlara ihtiyacı var. Onların üzerinden kozmetik satacak, onları başrolde oynatıp sana o filmleri satacak, ona şarkı söyletecek sana onların müziklerini satacak. O mala ihtiyacı var. Yani kadınlığını bilerek ve kasten mala dönüştürüyorlar. Kadınlık onuru, insanlık onuru ayaklar altındadır.
Sonra da onu büyük ablasına yaparken kardeşi küçük kıza da gözünü dikiyor. Ona da barby bebek veriyor. Bunu vererek kışın bu kıyafet giyilir, yazın bu kıyafet giyilir. Şuda gözlük budur. Vs. gibi küçücük çocuğa bebeklerle onu öğretmeye. Sonra da ortaya öyle bir kız çıkıyor ki hayatının en büyük problemi belinin ve basenin çapı. Yani ömrünün %70’ini basenin çağına harcayan bir kadın çıkıyor ortaya. Böyle bir kızdan toplumda ne bekleriz. Dahası o kız anne olup çocuk yetiştirdiğinde de aynısı olacak. Kafayı takmışlar belinin basenin çapına bundan daha büyük derdi olmayan bir sürü kadın var. 40’ına gelmeden de ağlama nöbetleri geçirmeye, sinir hapları almaya başlıyorlar. Sonra da kullanıldım!. Mahfoldum! Bütün erkekler şöyle! Böyle! Diye. Ama kızcağızım sen gençliğinde, çocukluğundan beri gelmişsin 30 yaşına hayatın son 15 senesine bir bak. Belinin be basenin çapına harcadığın emeği, zamanı, mesaiyi başka bir şeye harcadın mı? E o zaman bütün değerinde bundan ibaret kusura bakma. Bütün ehemmiyetin, önemin, kifayetin nasenden ibaret..
Özgürlük
İşte kültür emperyalizmi bunu yapıyor. Argümanları ile (tv, dizi, klip vs.) belin ince olmak zorunda, sen şu kiloda olmak zorundasın, sen böyle giyinmek zorundasın, sen böyle düşünmek zorundasın. Şarkı mı dinleyeceksin al sana şarkı, film bunu seyret, kıyafet bunu giy, kitap bunu satın al. Sonunda da bu sistemin hapishanenin içinde yaşayan da diyor ki bana ben özgürüm. İstediğimi seçiyorum. Üzgünüm ama istediğini seçtiğin falan yok. İstediğini seçme hakkına özgürlük denmez. Yani elindeki seçeneklerden şu mu bu mu seçmeye özgürlük denmez. Buna seçme hakkı denir. Sana özgürlüğü tarif edeyim mi? Ben bu şıklarda olmayan başka bir şey var. Onu da istiyorum diyebilmektir. Ya da kendim üreteceğim diyebilmektir. Kendi türkünü söyleyebilmektir, kendine yeniden türkü yazabilmektir.
Kaynak : Bu yazı dizisi Erem Şentürk'ün katıldığı televizyon programındaki konuşmalarından alıntıları içermektedir.
Yorum Gönder