Yozlaşırsak Ne olur
Bu anlattığımız bütün bu süreç bizleri yozlaştırıyor demiştik. Peki, Yozlaşırsak Ne Olur? biraz da onu inceleyelim.§ Reflekslerimiz Gider
Yozlaşırsak hafızamız silinir. Hafızası silinen milletlerin refleksleri bozuktur. Bu ne demek. İnsanların ve milletlerin doğal, faydalı binlerce yıllık tecrübe ile edinilmiş iyi nitelikli refleksleri vardır.
Örnek verelim. Çocukluğumuzda kazandığımız bir refleks, sıcak geldiğinde elimiz çekeriz. Bu hareket bizde bir koruma refleksidir. İnsanların bunun gibi bir sürü refleksleri vardır. Aynı refleksler toplumlarda da vardır. Biri gelip ülkende bir oyun oynamaya çalışırsa toplum olarak refleks gösterirsiniz. Sivil refleksler zaten sana oyun oynamaya cesaret edemez. Çünkü o toplumun refleksleri sağlamdır. Sen orda provokasyon yapmaya kalkarsan o toplum sana cevabını verir, sana katılmaz, hatta engellenirsin. Halkın sivil insanların teveccühünü bulamazsın. Çünkü o toplumun refleksleri sağlamdır. Çünkü o toplumun hafızası yerindedir.
Ama sen o çocukların hafızasını alır, yerine rihanna koyarsan, başka şiirleri, başka türküleri, başka şarkıları, başka kahramanları, Ramboları koyarsan o adamların o çocukların oluşturduğu gençlerin kitlenin reflekslerini bozarsın. Sonra onlara dersin ki, Haydin bir parkı işgal ediyoruz. Onlarda koşa koşa gelirler. Niye geldiklerini bilemeden. Çünkü o çocuğun refleksi yok ki. O artık zombi. (özellikle zombi diyoruz. Bu kelimede dışardan üretilmiş bir figür. Zombi yerine hortlak demeliydik.) İşte yozlaşınca insanlar yaşayan ölülere dönüyorlar. Kendi heveslerinin, kendi zevklerinin peşinde oluyorlar. Bir zaman İstanbul’a İngiliz işgalcilerini (1908 İsyanları) ingiliz bayrakları sallayarak selamlayan, karşılayan İstanbullular varmış. İngilizler geliyorlar, senin ülkeni işgal edecekler, bunlar sahile dizilip bayrakla hoş geldiniz demişler. Kim bunlar biliyor musunuz? Jön Türkler, kim bunlar Yurtdışına gidip eğitim almış gelmiş olanlar, kim bunlar İstanbul sosyetesi, kim bunlar İstanbul Aydını, kim bunlar beyaz türkler, kim bunlar galata malikleri, kim bunlar aydınlar, sanatçılar, çağdaşlar, frag giyenler, vals yapanlar, dans edenler, şarabın kalitesini şunlardanmış diye ezberleyenler falanlar filanlar. İngiliz gemileriyle giriyor İstanbul’a adam ingiliz bayrağı sallıyor. Bunu da hainliğinden de yapmıyor. O yaşayan ölüye dönüştü ki. Onun refleksleri alındı çünkü. Ondaki reflekslerinin yerine başka bir şeyler koymuşlardı. Bir örnek verelim. Gezi olaylarında ne olmuştu. Çok ilginçtir. 4 alman 2 ingiliz 1 amerikan 7 tane dev medya kuruluşu tüm gezi olayları değil buraya dikkat. Sadece bir konu ile ilgili toplam 270 saat yayın yapmış. Hangi konu bu “Tomaların sıktığı suyun rengi ne?, içinde ne var?” Adamlara diyorsun ki insanlar Mısırda, Suriyede, Urumçi’de Kerkük’te ölüyorlar. O kanın rengi hakkında 30 saniye bile yayın yapmıyorlar. Çünkü buradaki kölelerini, burada bağladığı adamları, aydınları, sanatçıları beslemek zorundadır. İrtibatını tutmak zorundadır. İşte kültürel yozlaşmadaki birinci zararlardan bir tanesi reflekslerimizi almalarıdır. Yani sıcağa dokunduğumda sıcak oldu diyemeyeceğiz artık. O sıcak geldiğinde ben ona bayrak sallıyorum artık.
§ Rektutif Kompleks
Ne demek? Tıbbi durumlarına Latincesine hiç girmeden, Karıştırma Problemidir. Nedir bu? Siyasi taraf meselesiyle milli taraftaki meseleyi birbirine karıştırmadır. Bunu sadece ülkemizde de yapmıyorlar. Birçok ülkede görebiliriz.
Öyle olaylar olur ki o noktada siyasi ideolojinin hiçbir önemi kalmaz, o noktada oy verdiğin partinin bir önemi kalmaz, bu artık bir ülke meselesidir, insanlık meselesidir dersin. Tüm ideoloji veya partiler yan yana gelir meseleye tavrını koyar. Meseledeki o problemi çözer ve geri dönüp siyasi hayatını tekrar sürdürmeye devam eder. Bunu tarih boyunca defalarca gördük. En yakını İngiltere’dedir. Bizdeki barış sürecine benzer bir süreç İngiltere dede yaşanmıştı. İngiltere’n inde İra isminde bir terör örgütü vardı. Uzun yıllar boyunca kanlı eylemler yaptılar. Sonra İngiltere başbakanı “bizim bu adamlarla barışmaktan başka çaremiz yok” dedi. Diğer partiler ne yaptılar biliyor musunuz? Tam 3,5 sene boyunca bu konuda ağızlarını açmadılar. İngiltere de muhalefette duran herhangi bir parti başbakanı, hükümetin yürüttüğü süreç hakkında ne pozitif, ne negatif, ne iyi ne kötü hiçbir şey söylemediler. Hep yaptıkları açıklama ise “Bu bir siyasi mesele değil, bu bir ülke meselesi ” dediler.
İşte senin Suriye gibi, Mısır gibi, Barış süreci gibi meselelerin olduğunda senin aydınların, gazetecilerin, siyasetçilerin vs. eğer kültür emperyalizmine maruz kaldıysa karıştırmaya başlıyorlar. Bu mesele siyasi mi? Yoksa Milli mi? Birde artık kültür emperyalizmine maruz kaldığı için milli mesele gibi de bir derdi yoktur. Her şeye siyasi tavır veriyor. Her şeye siyasi refleks veriyor. Her şeye kendi partisi ne söylüyorsa o yönde söylüyor ve tavır alıyor.
Hafızamız silik
O zaman diyoruz ki milli mesele ile siyasi meseleyi birbirine karıştırmak Kültürel Emperyalizmin senin kültürünü bozmuş olmanın, senin o miraslarını bozmuş olmanın, hafızanı bozmuş olmanın, hafızanı sıfırlamış olmanın bir problemidir. Bizim hafızamızı 90 sene önce sıfırlamaya başlamışlardı. Cemil Meriç ne diyor. “Bütün kütüphanelerimiz dilsiz”. Ne demek hiçbir tane Osmanlı yazılmış kitabı okuyamazsın, 600 sene Osmanlı sadece Lale mi dikti. Osmanlıdan kadim bilgiyi, tıp bilgisini, felsefe bilgisini, tarih bilgisini, medeniyet bilgisini, kültür bilgisini, daha birçok bilgiyi transfer edemedin. Sanki bu millet uzaydan gelip bu coğrafya düştü. Onun üzerine hayat kurmaya, her şeyi sıfırdan başlayıp, bir şeyler yapmaya çalıştın. Ama mesela İbn-i Sina’nın kitapları hala bugünde bile batı üniversitelerinde tıp fakültelerinde okutulmaktadır. Çünkü tıp da çok önemli bir kaynak kitaptır. Ama biz İbni Sina’nın ismine bile tahammül edemedik.
6: Diğer bir örnek Mukaddime dünyanın en önemli sosyoloji eserlerindendir. Yazarı ib-ni Haldun’dur. Mukaddimenin iki tane Fransızca çözümlemesi vardır. Fransa’nın sosyoloji bölümlerinde baştan sona mukaddime okurlar. Osmanlı kütüphanelerinde Mukaddime ile ilgili 1000’e yakın çözümleme vardır. Ama hiç birini okuyamazsın. Çünkü atalarımızla dil bağımız yok.
DEDELERİMİZİN MEZAR TAŞLARI : Ya da siz değerli okuyucularımız şecerenizi merak ettiniz, dedenizin, dedesinin mezarını buldunuz. Mezar taşında bir şeyler yazsa okuyabilir misiniz? Bende dâhil çok azımız okuyabiliriz. Veya İstanbul Beyazıttan Çemberlitaşa doğru yüzlerce kitabe vardır. Ne yazıyo ki? Hiçbirimiz haberdar değiliz. Ama okursak müthiş ders alacağımız şeyler yazdığını öğrenmiştim. Mesela Alman çeşmesi vardır Sultanahmet’te hemen solunda bir tane güzel bir mermerin üstünde yamuk duran bir kitabe var. Müthiş bir hikâye yazıyor. O hikâyeyi bilseniz inanın gözleriniz dolar ağlarsınız. Romeo Jıliet’mi o kitabe mi kıyaslanmaz bile.
İLMİ SİMA : Biz geçmişimizi okuyabilseydik, kendi kültürümüzü koruyabilseydik Osmanlıda ilmi sima diye bir bilim dalı vardı. Sima yüz demek, İlmi sima’a Yüz Bilimi demektir. Bununla ilgili yetişmiş adamlar varmış. Bu ilmi 400 sene yapmışlar. Amacı ise bir insanın yüzüne bakıp mikro mimik ve jestlerinden, beden dilinden, yemek yemesinden, yüz çizgilerinden, vücut hareketlerinden o konuda kendinden emin mi? Gerçekten biliyor mu? Yalan mı, doğrumu söylüyor? Kişiyle ilgili hastalıkları gibi tahliller yapmaktalarmış. Bu tahlilleri kullandığı yerler ise Büyükelçilerin, valilerin ya da herhangi birinin bir şey söylediği konuda veya örneğin bir konuda çok şikâyet var, diplomatik krize sebep olabilecek. Anlatanların arasındaki doğruluk tespiti yapılırmış ve delili ve ispatı ile bilirlermiş. Bu ilimde tecrübelerle yapılıp not edilmek sureti ile bu seviyeye geliyor. Nerde şimdi bu ilmi sima bende bu yazı vesilesi ile duydum. Başladım okumaya. İşte benim bulduğum linki : https://archive.org/details/Fizyomomi-miSima okurken Osmanlıca sözlük almayı unutmayın. Dil tahrifi konusunu da ayrıca işleyeceğim. Ama aslı bulamadığım İngilizce kaynaklar. Bu kitapta ne kadar doğru bilemiyorum. Merak edenler İngilizce kaynaklara baksınlar. İlmi sima ile ilgilenen bir İngiliz araştırmacıya sormuşlar, bu kaynağı nerden buldunuz diye. Araştırmacı Bulgaristan’dan bulduğunu söylemiş. Olayı araştırınca 1931’de bu kitaplar gereksiz diyerek trenlere doldurup hurda kağıt olarak Bulgaristan’a bir şirkete satılmış.
BİRİNCİ BÖLÜMÜ OKUYUNUZ...
İKİNCİ BÖLÜMÜ OKUYUNUZ...
Kaynak : Bu yazı dizisi Erem Şentürk'ün katıldığı televizyon programındaki konuşmalarından alıntıları içermektedir.
Yorum Gönder