Bilginin Tekelde Tutulması - 2. Bölüm - Dijital Çağrıda Ülkemizdeki sorunlar

Dijital Çağda Ülkemizdeki Sorunlar

Bilginin tekelde tutulması ile dünyanın idaresi konusu namuslu her dünya vatandaşının bilmesi gereken bir husustur. Bu konunun Türkiye ile şöyle bir kısmı vardır;
  1. Enerjide dışa bağımlıyız.
  2. İhracatı ithal ara mallara bağımlıyız, örneğin Almanya da bir motor alıp onu örneğin çöp toplayan bir makineye dönüştürerek Kenya ülkesine satmış olsak. Biz bu ticareti yaparken Almanya’ya para kazandırma şartı ile para kazanabiliyoruz. İhracatımızın yaklaşık %70’i ithal ara mala bağımlı kılıyoruz. Almanya dan motoru alamadığımız durumda ise ihracatımız şu anki seviyesinin altına inme riski doğuyor.
  3. 30-40 yıldır teröre milyar dolarlar harcıyoruz.
  4. Biz sanayi devrimini kaçırdık.
  5. Fikri düzeyde Rönesans’ı yaşamadık.
  6. Henüz kendi yeraltı zenginliklerimizi tam manası ile değerlendirebilmiş değiliz. Bunların sebebi bizim bunları çıkarabilecek endüstriyel yeterliliğe sahip olmamamızdır. İki örnek verecek olursak;
    • Şu anda Türkiye’nin topraklarının altında 400 milyar dolar [daha da fazla olabilir] (ODTU ve Aselsan’ın raporları ile sabittir. ) değerinde altın olduğu bilinmektedir. Başbakan Ecevit’e ekonomik kriz sırasında bir çözüm olarak sunulmuştu.
    • Diğer bir örnek; Güneydoğu’dan petrol bulundu haber gelince Rahmetli Özal’ın etrafındakiler sevinç naraları atarken Özal koltuğa yığılır. Bakıyorlar ki Özal pek memnun değil. Dönüp Özal’a sebebini sorduklarında “Çocuklar inşallah fazla değildir.” der. “Neden? İhtiyacımız var” dediklerinde ise. “ Şu anda ona sahip çıkabilecek durumda değiliz. ” demiştir.
Yani sahip olduğunuz nimeti taşıyacak kudrette sahip değilseniz nimet size belaya dönüşebilir. Bu sebeple yeraltı zenginliklerimizi endüstriyel yeterliliğe sahip olmadığımız için değerlendirebilmiş değiliz. Acaba bu zenginlikleri bir yolunu bulup çıkarmaya çalışsak bile bunları taşıma kudretine sahip miyiz?


Savaşlar artık Uzaya Taşınıyor

Dünyanın bilgisayara geçtiği bir dönemde dünyanın en iyi daktilosunu üretiyorum diye övünmenin manası yok. Yeryüzü giderek gökyüzünün hâkimiyetine giriyor. Savaş bizim yani Asya toplumlarının silahların geçmeyeceği bir alana yani uzaya taşınıyor. Savaş uzaya taşınırken 100 km menzilli roket yapmanın ya da 20 km menzilli top yapmanın pek bir faydası yok. Yani terkedilmekte olan bir alana yatırım yapıyor olma tehlikesine dikkat etmek gerekiyor. Artık dünya barut ya da ateşli silah değil dalga frekanslarla ya da lazer ışını gibi yeni teknolojilerle uğraşıyorlar.
Mesela çok karmaşık bir çalışma olan Stuxnet virüsü bütün dünyaya salındı.  (Bu konudaki belgeseli mutlaka izleyin ) Ama sadece İran’ın reaktörde kullandıkları sistemi bozmak üzere tasarlanmıştı. Dünyadaki milyarlarca bilgisayar arasında sadece İran’ın nükleer santrallerinde kullandığı bilgisayarları zarar vermek oldukça komplike bir çalışmadır.

Üretim Ekonomisine Geçmeliyiz


Biz bugüne kadar bir Pazar olarak görüldüğümüz için üretim ekonomisine geçmemiz istenmedi. Bunun içinde içerideki distribütörler kullanıldı, suikastler devreye sokuldu, üretim ekonomisi kalkışmalarını da halk nazarında itibarsız hale getirmek için çeşitli yollar uygulandı. Daha üst mevkilerde olması gerekenler insanlarımız tasfiye edilirken bir takım uluslararası yapılarla ortak hareket eden kişiler bugün çok daha üst yapılarda, çok daha rahat imkânlar içinde boğaza nazır villalarda keyif çatıyorlar. Yani Türkiye’nin Pazar olmaktan çıkıp her alanda üretim ekonomisine geçmesi sadece Türkiye’nin güçlenmesi ve kalkınması değildir. Türkiye ayağa kalkamazsa Asya, Afrika ayağa kalkamayacaktır, Türkiye ayağa kalkamazsa ezilen tüm milletler ayağa kalkamaz.
Bugünkü küresel sistemin kurucuları zaman zaman kendi aralarında çatışsalar bile Türkiye ayağa kalktığında mevcut küresel sistemin çatırdayacağını bildikleri için bize karşı bir ittifak içindeler. Bu sebeple Türkiye’ye karşı her türlü operasyonda kullanılmak üzere ortak fonlar oluşturulmuştur. Dolayısıyla biz bütün bu çalışmaları yaparken çok basit yapılarla karşı karşıya değiliz. Çünkü Türkiye’nin ayağa kalkması demek dünyanın bugüne kadar döndüğünün tersine dönmeye başlaması demektir.

Ülkemiz bir kurbağa sıçraması yapmalıdır

Biz bundan sonra ne yapabiliriz. Saydığımız bütün bu sıkıntıları atlatmak için bir kurbağa sıçraması yapabiliriz. Mesela Finlandiya ve Güney Kore böyle bir ülkedir. Dünyanın bilgisayara geçtiği bir dönemde daktilo üretmenin manasının olmadığını bildikleri için Finlandiya ve Güney Kore  (ikisi ayrı ayrı özel model ülkedir) bir kurbağa sıçramasıyla kaybettikleri 50 yılı kapattılar. Hatta bu yüzden gelişmiş ülkeler zaman zaman rahatsızlanarak “Biz bu geçen 50 yılın hamallığını yaptık, Finlandiya ve Güney Kore gibi ülkeler bizimle aynı noktaya geldiler. Biz bu 50 yıllık masrafı niye üstlendik.” demişlerdir. Örneğin Samsung bir Güney Kore firmasıdır. Samsung Dünya genelinde 220 bin çalışanı var ve yılda 150 milyar dolarlık ihracat yapıyor. Biz Türkiye olarak 75-80 milyon Nüfusumuz var ve yıllık ihracatımız 120 milyar dolardır. Diğer bir örnek ise 75 Milyonluk Almanya 1,5 Milyar nüfusluk Çin kadar ihracat yapıyor. Bunlar nasıl oluyor.

Bilgi Odaklı ekonomiye geçmeliyiz

Bu sebeple bizim bilgi odaklı bir ekonomiye geçmemiz lazım. Nedir bu? Almanya Türkiye’den fındığı, Brezilya’dan kakaoyu alıyor. Çikolata yapıp bize geri satıyor.  Fındığı bizden kilosunu 4 liraya alıyor. 100 gramlık çikolatayı bize 5 liraya satıyor. Bununla ilgili geçmişte bir hikâye vardır.
Faraza, Almanya Türkiye’den fındık almak istiyor. Almanya diyor ki 4 liradan verirsen alırım. Türkiye’de 6 liradan aşağı olmaz diyor. Almanya almıyorum diyor. Fındık Türkiye’nin elinde kalıyor. Almanya İspanya’ya gidip diyor ki; “Bana fındık lazım” İspanya “Bende fındık yok” diyor. “Ama Türkiye’de var” diyor Almanlar. Sonra da “Türkiye’nin depoları dolu, git sana 3,5 liradan verirler. Bana da 4 liradan satarsın ” diyor. İspanyollar geliyor Türkiye’ye “bize fındık lazım. 3,5 lira veririm diyor.” Olurdu-olmazdı. Bizimkiler bi depoya bakıyorlar, bi İspanyol’a bakıyorlar,  tamam yükle götür.
Bunun olduğu tarihte bizim istihbarat servisimiz kendi vatandaşını fişlemek yerine İspanyollar ile Almanlar arasındaki bu görüşmeyi takip etseydi, ya da Almanya’nın fındık ihtiyacını bizden başka nereden alabileceğinin peşine düşseydi, Türkiye böyle bir operasyona maruz kalmazdı.
“Uçak alımına hazırlanan bir Arap ülkesinin prensi CIA tarafından takip edildi. Prens Avrupalı uçak üreticisi Airbus’tan rüşvet alırken CIA tarafından kameraya kaydedildi. Görüntüler dönemin ABD başkanı Clinton tarafından o Arap ülkesinin kralına gönderildi. Bu operasyon sebebiyle 6 milyar dolarlık ihaleyi Avrupalı Airbus firması değil Amerikan Boing firması aldı.”
İşte bir bilgi 6 Milyar dolar ediyor. Bu şekilde 10 tane operasyon yaptığınızı düşünün 60 milyar dolar bir bilgi ile kendi ülkesine gelir elde etmiş oluyor. Bizim 80 milyon insanın 1 yılda kazandığı paranın yarısı demektir.

Ülkemizde bilgilerin saklanması

Amerikalı ünlü yahudi Stratejist Zbigniew Brzezinski bir makalesinde;
Bilginin dolaşımındaki hız ve iletişim araçlarının çeşitliliği dünya milletlerini o kadar çok siyasallaştırdı ki artık dünyayı idare etmek eskisi kadar kolay değil.
…diyor ve bu duruma şikâyet ediyor. Yani tüm dünyada bazı kritik bilgileri halktan gizlemek üzere, halka vermemek üzere kurulmuş yapılar vardır. Bu kritik bilgiyi tekelde tutmak ülkemizde de yapılmaktadır. Ülkemizde kritik bazı bilgilerin halktan gizlendiğine, Türkiye’de gizli meselelerin peşine düşmüş hemen her araştırmacı bir şekilde şahit olmuştur. Ancak ispatı mümkün olmamıştır.

Yorum Gönder

xxxxxx