Bilgisayar Bileşenler - Monitör




Monitör, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin uzun bir süre daha kullanımda olacak bir bileşendir. RAM miktarı ya da işlemci hızı ne olursa olsun monitörsüz bir bilgisayar düşünülemez. Monitörler her şeyin küçülmesine alıştığımız dönemlerde büyüyen tek bileşendir diyebiliriz.
       Ekranın diagonal (çapraz) ölçümüyle elde edilen, monitör büyüklüğü için kullanılan birim inçtir. (1 inç=2,54 cm’dir). Bir kaç yıl önce  14” monitörler piyasada cirit atmaktaydılar. Fakat günümüz piyasasında bırakın 14”’i, 15” monitörler bile nadir bulunmaktadır. Çoğu bilgisayar sisteminde 17” monitör bir standart halini almıştır. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte 19” ve 21” monitörler yaygınlaşmıştır. Fakat bu monitörler hala oldukça ağırlar ve fazla yer kaplamaktadırlar. Bu konuda önemli bir atılım olan LCD (Liquid Crystal Display) monitörler, standart CRT (Cathode Ray Tube) monitörlere göre önemli birtakım avantajlar sağlıyorlar.

               Nedir Bu Ekran Boyutları?
          Her şeyden önce büyük ve küçük monitörler arasındaki en önemli fark, desteklenen maksimum çözünürlük ve ekran boyutudur. Monitörler tüp yapılarına ve tazeleme hızlarına göre değişik alternatifler sunarlar. Yüksek çözünürlük görüntünün daha gerçekçi ve daha büyük görülebilir alan anlamına gelirken, tazeleme hızı ise, göz sağlığı açısından önemli bir unsurdur. Tazeleme hızı ve yüksek çözünürlük ofis ortamı için gerekli bir ihtiyaç değilse de özellikle CAD/CAM, 3D animasyon ya da 2D konularında çalışan kullanıcılar için bu unsurlar önemli birer kriterdir. Profesyoneller diyebileceğimiz bu kullanıcı sınıfı için 19” bir monitör şarttır. Ortalama bir ev kullanıcısı içinse bir 15” veya 17” monitör gereklidir. 15” ve 17” monitörler arasındaki fiyat farkı gittikçe düşmektedir. Bu fark günümüzde 100$’dan fazla değildir. Göz sağlığınız ve kullanımlarda yüksek performans alabilmeniz için 17” monitör bir zorunluluk haline gelmiştir.  Bu 37 ve 55 ekran televizyon arasındaki farka benzer.
                   Geçmişten Günümüze Monitör Tarihi
           70’li yılların başında yeşil monitörlerle başlayan monitör kavramı, IBM’in 1981 yılında çıkardığı CGA (Color Graphics Adapter) adıyla yeni bir boyut kazandı.  CGA monitörler 320*200 çözünürlüğünü 4 renk derinliğiyle destekliyordu. Bunu 1984 yılında ortaya çıkan EGA (Enhanced Graphics Adapter) standardı izledi. EGA ise 640*480 piksellik çözünürlüğü ve 16 renk derinliğini desteklemekteydi. 1987 yılında ise VGA standardının gündeme gelmesiyle birlikte grafik kavramında oldukça büyük gelişmeler meydana geldi. Sonucunda günümüzde adını oldukça sık duyduğumuz 16,7 milyon rengi,  800*600 piksel altında destekleyen SVGA ortaya çıkmıştır. Daha sonra ortaya çıkan XGA (1204*768), SXGA (1280*1204) ve UXGA (1600*1200) standartları ile günümüze kadar gelindi.
                   Ekran Kartından Monitöre Bilgi Akışı
              Genel olarak ekran kartları monitörde gösterilecek sinyali önce dijital formattan analog formata çevirirler. Bunun için DAC (Digital Analog Converter) denilen üniteyi kullanırlar. Bu sinyaller VGA (Monitör ile bilgisayar arasındaki kablo yani D-SUB) kablosu ile monitöre aktarılır. VGA kablosundan yeşil, mavi ve kırmızı sinyaller ayrı olarak iletilir. Bir başka arabirim olan BNC ise daha farklı bir kablo kullanır. BNC uyumlu monitörlere genellikle üst uç modellerde rastlıyoruz. Bu nedenle BNC, D-SUB arabirimine göre daha yüksek bir görüntü kalitesi sunar.                     
     Ekran kartlarında dijital sinyalin analog sinyallere çevrilmesi sırasında çok büyük bir zaman kaybı oluşur. Bu durumun önüne geçebilmek için DVI (Digital Visual Interface) denen bir standart geliştirilmiştir. Başta “Flat Panel” monitörler için tasarlanmış olan bu arabirimin spesifikasyonları TMDS (Transistion Minimized Differential Signaling)  protokolü üzerine kuruludur. TMDS sayesinde DVI destekli monitörlerde ekran kartından  dijital olarak alınan sinyaller, monitörlerde yine dijital olarak değerlendirilir ve herhangi bir çevrim gerçekleşmediği için bir zaman kaybı olmaz. Bazı ekran kartı üreticileri DVI çıkışı sağlarken, çoğu firma bu arabirimi gereksiz bularak es geçmektedir. Çünkü bu tür monitörler çok pahalıdırlar ve yaygın değildirler.
                      CRT Monitörlerin Çalışma Şekli
       Genel olarak bir monitör; elektron tabancası, saptırıcı ve tüp olmak üzere 3 temel bölümden oluşur.  Tüpün uç kısmında bulunan elektron tabancasından yollanan elektron demetleri, sahip oldukları negatif yükle tüpün ön kısmındaki yüksek gerilime sahip elektriksel alana doğru çekilirler. Tüpün ön kısmında bulunan fosfor tabakası bu elektronlarla parlamaya başlar ve görüntü oluşur. Kırmızı, mavi ve yeşil renkler için üç ayrı elektron tabancası vardır. Böylece fosfor tabancasındaki üç ana renkli kısımlar birbirlerinden bağımsız olarak farklı yoğunluklarda uyarılabilirler. Bunun sonucunda renk tonları oluşur.
       Elektronlar, fosfor tabakasının hangi bölümüne hangi oranla çekileceği sapıtırcı tarafından belirlenir. Yani elektronların izlediği yolu belirlemek ve elektron demetlerini fosfor tabakanın farklı bölümlerine yönlendirmek saptırıcının görevidir. Saptırıcı bunun için tüpün uç kısmında bir manyetik alan oluşturur. Saptırıcının yaptığı manyetik alan sabit değildir. Zira monitörün köşelerine giden  elektronlar merkeze gidenlerden  daha uzun bir yol kat eder. Bunun sonucunda önlem alınmazsa fosfor tabakasının merkezine ve köşelerine giden elektronların   hedefe varma zamanları farklı olacaktır. Köşeler tüpün merkezi doğrultusundaki elektron tabancasından daha uzaktadır. Elektronların fosfor tabakasının farklı kısımlarına değişik zamanlarda ulaşması, görüntüde kolayca görülebilen bozulmalara sebep olabileceği için monitörlerde bu durumu dengeleyecek özel bir devre bulunur. Saptırıcıya uygulanan akımı dinamik olarak değiştiren bu devre yardımıyla elektronların fosfor tabakasının tüm bölümlerine eş zamanlı olarak varması sağlanır.
                Görüntü Nasıl Oluşur?
        CRT monitörler temel olarak 2’ye ayrılırlar. Bazı monitörler, fosfor tabakasıyla katot arsında Shadow Mask kullanırken, bazıları da Aperture Grill denilen ve ilk kez Sony tarafından ortaya atılan, çok ince tellerden oluşan ekran maskesini kullanırlar.
        Elektronlar fosfor tabakasına ulaştıktan sonra buradaki fosfor noktalarını uyarırlar fakat fosfor tabakasının ön kısmında bulunan özel bir maske olmazsa görüntüde bulanıklık ve renk karışmaları gibi problemler ortaya çıkar. Shadow Mask denilen deliklerle dolu bu özel maske sayesinde uyarılan fosfor elementlerinin görsel olarak birbirini etkilemesi ve görüntünün bozulması engellenir. Bunun sonucunda kırmız, yeşil ve mavi fosfor noktacıkları ideal bir şekilde uyarılarak tek bir nokta oluştururlar. Shadow Mask bir anlamda fosfor noktacıklarına ince ayar yaparak görüntü keskinliğini sağlarlar.
                      Yeni maske teknikleri
                Sony şirketinin “Trinitron” adıyla lanse ettiği bir diğer teknoloji ise Shadow Mask yerine kullanılan ve yukarıda da bahsettiğim Aperture Grill adı verilen ızgaradır. Shadow Mask kullanan monitörlerde nokta aralığı (Dot Pitch, yani aynı renkteki iki fosfor noktacığının merkezlerinin birbirine olan uzaklığına verilen ad) kullanılırken Aperture Grill kullanan monitörlerde, çizgi aralığı (Stripe Pitch) terimi kullanılır. Sony’den sonra Mitsubishi’de “Diamondtron” denilen benzer bir teknoloji kullanmaya başlamıştır. Öte yandan Shadow Mask kullanan monitörlerin fiyatları diğer tür monitörlere karşı daha düşüktür. Bu iki ekran yapısına NEC şirketi de “Slotted Mask” adında yeni bir ızgara tipi ekledi. Bu yeni teknoloji bir anlamda diğer iki ızgaranın karışımı gibidir. Hitachi ise EDP (Enhanced Dot Pitch) teknolojisiyle fosfor noktacıkları arasındaki boşluğu küçülterek  daha yüksek resim kalitesi ve hız elde etmeye çalışıyor.
       Şu ana kadar hep CRT monitörlerden bahsettim. Birazda LCD monitörlerden bahsedeyim. LCD monitörlerde sıvı- katı arası bir özel materyal kullanılır. Bu özel madde    sayesinde LCD ekran;  elastikiyet, düşük yansıtma oranı gibi özelliklere sahip olur.  Bu sıvı sayesinde daha yüksek ekran çözünürlükleri ve tazeleme hızlarına sahip olunur.
            LCD monitörler her şeyden önce CRT monitörlerden çok daha az yer kaplarlar. Kapladıkları alan nerdeyse sadece ekran içindir. Tüp içermedikleri için hafiftirler ve ısınma sorunları da yoktur. Çok az güç tüketirler ve radyasyon yaymazlar. Ayrıca CRT monitörlerin aksine manyetik alandan etkilenmezler. Fakat pahalı oluşları ve  CRT  monitör ekranı kadar geniş bir alana sahip olmadıkları için günümüzde çok az kullanılmaktadırlar. LCD monitörler aktif ve pasif Matrix olmak üzere ikiye ayrılırlar. Aktif matrix ekranlarda her bir pikselin kontrolü tek bir ince film transistörle (TFT) gerçekleştirilir. Pasif matrix ekranlarda ise bu tür bir transistör yoktur.
     CRT monitörler de televizyonlar gibi oldukça yüksek bir gerilim barındırırlar ve bir miktar radyasyon yayarlar. Güç tüketimi ve radyasyon konusunda belli başlı  standartlar vardır. 80’li yılların başında ortaya çıkan MPR standardı bu konuda ilk gelişmedir. Ardından çıkan MPR2 standardı ise monitörlerin yaydıkları elektrostatik gerilime sınırlandırma getirmenin yanı sıra monitör ekranından yansıyan ışığın azaltılması gerekliliğini hatırlatıyordu.  Bu sıralarda ise DPMS standardı ise daha çok uyku ve bekleme modunda monitörün harcadığı güce sınırlama getiren bir standart oldu.
                  İyi Bir Monitör Nasıl Olmalı?
       Her şeyden önce monitörün boyutu çok önemlidir. Örneğin yazının başında da belirttiğim gibi bir ev ve ofis kullanıcısı için 15 veya 17” monitör yeterli olacaktır. Fakat profesyoneller için 19” monitör bir zorunluluktur. Bir diğer husus olan çözünürlük ise, minimum 800*600 olmalıdır. Hangi çözünürlükte çalışırsanız çalışın 75HZ’in altında bir tazeleme oranı gözleriniz için zararlıdır. 75HZ’nin altında çalışırken göz kolayca ekrandaki titreşimi (Flicking) algılar. Belki siz farkına olmazsınız ama zamanla gözlerde kaşıntı ile başlayan baş ağrılarının  ardı arkası kesilmez. Mümkünse 85HZ’lik bir tazeleme oranı tercih edin.
         Monitörler günümüzde sisteme ekran kartının SVGA çıkışından kolayca bağlanabilir. Ayrıca USB arabirimini kullanan monitörler vardır. Bu tür monitörler diğerlerine göre biraz pahalıdır fakat bu tür bir monitör alırsanız daha fazla performans elde etmiş olursunuz.          
         Şimdi gelelim esas konuya. Dünyamızın manyetik alanı yada başka dış manyetik etkiler monitörde istenmeyen bozukluklara neden olabilir. Degauss işlemini destekleyen bir monitör, bu manyetik alanın etkilerini en aza, belki de hiçe indirecektir. Monitörler bu işlemi genellikle açılış sırasında kendileri yaparlar fakat bazı monitörlerde bu işlem manuel yapılmalıdır. Monitör alırken Degauss işlemini destekleyip desteklemediğini öğrenin ve bunu d


xxxxxx