Bilgisayar Bileşenleri - KLAVYE ve FARE

       Bilgisayar ifadesi ile bütünleşmiş iki kelime. Bilgisayar dendiğinde aklımıza ilk gelen kelimelerden birisi. Bu aletlerden klavye hepimizin bildiği üzere harflerin, sayıların girilmesi  ve diğer komutların bilgisayara iletilmesi için gereklidir. Standart bir klavye 102 tuştan oluşmaktadır. Klavye üzerindeki harfler belli bir sıraya göre dizilmiştir. Ama bu sıranın alfabe ile hiçbir ilişkisi yoktur. Klavyeler F ve Q klavye olmak üzere ikiye ayrılır. F klavye diziliş açısından dilimize daha uygundur, fakat Q klavye en yaygın klavye tipidir.
    
     Klavyelerin üzerinde standart olarak 102 tuş bulunduğunu söylemiştim. Fakat Multimedia klavye olarak isimlendirilen, üzerinde daha önce hiç rastlamadığım ve itiraf etmek gerekirse ilk anda bana fazlasıyla gereksiz görünen aygıtı göreli uzun zaman olmadı. Hiç önemsememe rağmen bir deneme fırsatı buldum. Bu aleti gereksiz  olarak nitelendirdiğim aklıma geldiği zaman yanıldığımı anladım. Çünkü multimedia klavyeler ile tek bir tuşla dosya komutlarını uygulayabilir, tek bir tuşla internet’e bağlanabilir veya hoparlör sesini kısmak veya yükseltmek gibi işlemleri bu tür klavye ile kolayca yapabilirsiniz. Bununla da bitmiyor. Tasarımcılar online alışveriş konusunda da boş durmamışlar. Klavyenin hemen yan tarafında bulunan bir yarık, kredi kartınızı okuyabiliyor. Bunun şu anda kullanılıp kullanılmadığı konusunda bir fikrim yok ama yararlı bir özellik olduğu kesin. Ergonomi ve şıklıkta cabası. İlk aşamada ilgisiz kalsanız bile yanıldığınızı anlamanız uzun zaman almıyor.  Benzer değişimler aynı zamanda fareler içinde geçerli. Hatta bu gelişimlerin klavyelerden daha ileri olduğu kesin.
     Fareler (yani mouse-maus) her geçen gün gelişmektedir. Fareler herkesin bildiği gibi sisteme komutlar gimek için gereklidir. Klavyeler için verdiğimiz uzunca komutlar yerine farelerle tek tıklama ile bir çok işi aynı anda yapabiliriz. Örneğin bir dosya açacağız. Klavye ile dosyayı yön tuşları ile bulup, seçili hale getirip, onu açmak için enter’a basmak yerine fare ile dosya üzerine çift tıklamak yeterli olacaktır.
     Yeni işletim sistemleri özellikle Windows 98 ile birlikte gelen scrolling wheel özelliği ile birlikte fareler üzerine yerleştirilen bir tekerlek yardımı ile sayfa kaydırma işlemleri rahatça yapılmaya başlandı. Yine eklenen ekstra tuşlar yardımı ile zoom yani yakınlaştırma özelliği kullanılmaya başlandı. Böylece fare ile istediğimiz bölgeye gidip o bölge üzerine daha yakından bakabilme imkanımız oldu. Daha sonra kablosuz fareler çıktı. Ve en sonunda ise topsuz fareler kullanılmaya başlandı. Bu teknolojini mantığı çok karmaşık değil. Fare, altında bulunan özel optik bir sistem ve mikroçip yardımıyla üzerinde gezdirildiği yüzeyi saniyede yaklaşık 1500 kez fotoğraflamakta ve karelerdeki değişiklikler doğrultusundaki imleci hareket ettirmektedir.
                       En uygun olanını bulmak hiçte zor değil!
      İhtiyaçlarınıza ve bütçenize en uygun olan klavye ve fareyi bulmak sanıldığı kadar zor  değildir. Eğer bir ev kullanıcısı iseniz ve ergonomi, ek özellik gibi kriterlere önem veriyorsanız size en uygun fare ve klavyeler Microsoft firmasının yapıtlarıdır. Fakat bir sorun var. Para. Microsoft firmasına ait klavye ve fareler diğerlerine göre biraz pahalı olabilir. Ama emin olun verdiğiniz paranın karşılığını alacaksınız. Bir diğer kaliteli fare ve klavye üreten firma ise A4 firmasıdır. Bu firmanın ürettiği modeller, hem ekonomik hem de özellik bakımından ihtiyacınız olandan fazlasını vermektedir. Fakat 3$’lık bir fare ve 5$’lık bir klavye de işlerinizi rahatça yapmanızı sağlayacaktır. Ama daha fazlasını isteyenler minimum fare için 10, klavye içinse 15$ civarı bir para vermeleri gereklidir.
     Ofis kullanıcıları içinse standart bir fare ve standart bir klavye kafi olacaktır.  Fakat dikkat edilmesi gereken nokta klavyenin Türkçe mi, İngilizce mi; F mi yoksa Q mu olacağıdır.  Yaygın olarak ülkemizde Türkçe Q klavyeler kullanıldığı için sizlere de bu tür bir klavye almanızı öneririm. 
YEDEKLEME BİRİMLERİ
       Bilgisayar ile haşır neşir olanların yaşadığı en büyük sıkıntılardan birisi de verilerin yedeklenmesidir. Ciddi bir sistem çökmesi ya da  donanımsal problemler sonucu oluşan veri kayıpları sonucu bilgisayara ağlamaklı gözlerle bakarız. Çünkü bizim için çok önemli olan dosyalarımız veya binbir zahmetle tarattığımız fotoğraflar, ya da işimiz için gerekli evraklar vs. hepsi uçmuştur. Ve bunun sonunda pişman oluruz. Bu üzüntüyü ve pişman oluşu engellemek için yapılabilecek en mantıklı işlem verilerimizi yedeklemek yani diğer bir deyişle  “backup”  yapmaktır.  İşte bu yedekleme işi için özel bileşenler vardır. İşte bunlar:
CD Yazıcılar
          Aslında CD yazıcılar ayrıntılı bir biçimde önceden açıklamıştım. Ama yine de kısaca değinelim. CD-R ya da CD-RW kısaltmaları sizler için az da olsa bir şeyler ifade ediyor olmalı. CD-R yani CD Recordable “Yazılabilir CD” anlamına gelir. CD-RW ise CD Rewritable yani tekrar yazılabilir CD anlamına gelmektedir. Peki aradaki fark nedir? CD-Rlere sadece bir defalığına veri yazabiliriz, ama CD-RWlerdeki verileri silerek üst üste yazabiliriz. CD Yazıcılar normal CD sürücülerden daha kuvvetli bir lazer ışınına sahiptir. Bu lazer ışını CD yüzeyini eriterek verileri Cdlere yazabilir. Bu şekilde hem kolayca hem de güvenli bir şekilde verilerimizi CDlere kaydedebiliriz. Günümüzde CD yazıcılar gitgide düşen fiyatlarıyla artık bir lüks olmaktan çıktı ve ev kullanıcılarına  da hitap etmeye başladı.
Zip ve Teyp Sürücüler
Eskiden yedekleme denildiğinde akla ilk gelen cihazlardan  birisi zip sürücü idi. Zamanla yerlerini daha başak cihazlara bırakmış olsalar da açıklamakta yarar var. Zip sürücüler sisteme paralel, seri veya USB porttan bağlanabilirler. Kullanılan teknoloji doğal olarak fiyatları ile doğru orantılıdır. Kapasiteleri 100 MB ile 250 MB arasında değişmektedir. Sundukları bu kapasite ve kolay taşınabilmeleri sebebi ile dosya yedeklemesinin yanında büyük çaplı dosyaların bir yerden diğerine taşınmasında da kullanılabilir.  Zip Sürücü yani Zip Driverlar Zip Disk denilen kartuşları kullanırlar. 
      Teyp sürücüleri ise, eskiden en az zip sürücüler kadar yaygın bir yedekleme aracıydılar. Teyplerde kullandığımız bantlara benzer bir medya üzerine verilerin kaydedilmesi ilkesini esas almıştır. Teyp sürücülerin yaklaşık 20MB/S’lik veri aktarım hızı vardır. Fakat teyp sürücüler sequential-acces, yani sıralı erişim özelliğine sahiptir. Kısacası disklerde olduğu gibi verilere istenildiği anda erişilemezler. Bunun için verilerin aynı bit teyp kasetinde olduğu gibi sırayla hepsinin okunması lazımdır. Teyp driverlar      DAT yani “Digital Audio Tape”  adı verilen bir manyetik bant üzerine verileri yazarlar. DAT Teknolojisi “Helical Scan” denilen sarmal tarama tekniği sayesinde 2 ila 24 GB arasında değişen oldukça büyük kapasitelere çıkabilmektedir.
                            Floppy Diskler
       Bunlar hepimizin bildiği ve her zaman kullandığımız 1.44 MB belleğe sahip disketlerdir. Ucuz ve yaygın olması nedeniyle en çok tercih edilen yedekleme birimidir. Fakat yavaş çalışması ve hafıza boyutunun küçük olması bir dezavantajdır. Bunun yanında küçük boyutlu ve sıkıştırılmış veriler için en uygun yedekleme birimidir. En  can alıcı dezavantajları ise olumsuz ortam şartlarından hatta radyasyondan bile çok çabuk bir biçimde etkilenmeleri, hatta ve hatta bir daha çalışamamlarıdır.
SES SİSTEMLERİ
       Bilgisayarlardan ses alabilmek için hoparlör denilen bir aygıt kullanmak zorundayız.  Bunu tüm bilgisayar kullanıcıları bilmektedir. Ve yine azda olsa hoparlörler konusunda bilgi sahibiyiz. Teknik bir ifade ile hoparlör, bir kaynaktan aldıkları anlamlı elektriksel sinyalleri kulağımız aracılığı ile algılayabileceğimiz titreşimlere, yani kısacası seslere çevirebilen aygıtlardır. Teknik çok basit ve anlaşılırdır. Bir mıknatıs içersindeki belirli bir bölgeye gelen elektriksel sinyaller yardımıyla hareket edebilecek, daha doğrusu titreşim yaratabilecek yapıda elektromıknatıslar yerleştirilir. Yani anlayacağınız manyetik özellikleri bulunan cisimlerin birbirleri ile etkileşimi, birbirlerini itmeleri ya da çekmeleri ilkesinden yaranır. Elektromıknatısın bağlı bulunduğu oval yapı bu yolla hareket ederek ses dalgasını oluşturur.
      Sesin nasıl oluştuğuna yüzeysel olarak değindik. Tabiki bu teknoloji her zaman olduğu gibi devamlı değişmektedir. Bir zamanlar tek kanallı, mono sistemlere tapan insanoğlu günümüzde aradaki geçiş süreci sırasında fırtınalar koparan stereo yani iki kanallı ses sistemini bile beğenmez oldu.
Gelişmeler, Yenilikler...
     Yeniliklerin en hızlı hareket ettiği bilgisayar dünyasında ise durum hepimizin farkettiği gibi devamlı değişmektedir. Henüz bir iki ay öncesine kadar büyük bir haz duyarak kullandığımız güçlü hoparlör sistemlerimiz bile yavaş yavaş yerlerini çok kanallı sistemlere bırakmaya başladı. Her gün yenilenen ve mükemmelleşen 3 boyutlu ses teknolojileri ise işin cabası. Ve açıkçası bilgisayar bağlı olmaksızın bulundurdukları çözümleyici cihazlar yardımıyla bu tür teknolojilerin üstünden rahatlıkla gelebilen ve işini gerçekten çok iyi yapan sistemleri gördüğünüzde kulağınızın kabarmamasına imkan yok. Bu konuda ilk gelişme derin bas sesleri daha da belirginleşen “Sub-Woofer” oldu. Bu sistemler gerçekten de bambaşka bir şeydi. İki adet uydu hoparlör ve bir adette Sub-Woofer. Sonra bunlara iki adet hoparlör daha eklendi ve bunlara da 4+1 ses sistemleri denildi.  Bu sayede Creative firmasının çok kanallı ses kartı Live! Serileri rağbet görmeye başladı. Mesela oyun oynarken arkanızdan birinin yaklaştığını ve ayak seslerini hatta nefes seslerine kadar duyabiliyorsunuz. DVD ve ev sineması kavramlarının hayatımıza girmesi ile birlikte 5+1 ses sistemleri de çıkmaya başladı.
                  Kulaklıklar vs..
       Tabiki ses sistemleri sadece hoparlörlerden oluşmuyor. Mesela oyunlardan ayrı bir zevk almamızı sağlayan kulaklıkları da unutmamak gerek.  Bir mikrofona sahip olan kulaklıklar da bir çok kullanıcının işini kolaylaştırmaktadır. (Özellikle Counter-Strike tutkunu oyuncular.) Kulaklıkların içinde çok küçük hoparlörler bulunmaktadır. Bu hoparlörleri kulağımıza yakınlaştırdığımız için ses normalin üstünde sanki 3 boyutluymuş gibi kulağımıza gelmektedir. Ses kartımızın Line-out ve Mic-in kısımlarına takabileceğimiz bu mikrofonlu kulaklıklar sayesinde çok temiz ve kaliteli baslar alabiliriz. Fiyat olarak da çok makul olan bu tür sistemleri, bir hoparlör yerine de tercih edebiliriz. Elbette daha iyileri ve daha pahalıları vardır. Ama orta halli bir ev kullanıcısı oyun oynamak, film izlenmek gibi ihtiyaçları için 5$’lık bir kulaklık bile yeterli olacaktır.
TV VE RADYO KARTI
     TV kartı, diğer bir deyişle TV Tuner kartı hepimizin bildiği gibi basitçe bilgisayarda televizyon izlemeye yarayan bir tür bilgisayar bileşenidir. Tuner’in Türkçe karşılığı kısaca “alıcı” demektir.  (Ya da yaygın bir kullanım ile televizyon kartı aslında yapısı çok da karışık olmayan bir sinyal alıcı sistemdir.) Çalışma ilkesi temelde evlerimizde kullandığımız televizyon ile aynıdır. Değişen tek şey, televizyonlardaki alıcının yayını, televizyon içinde bulunan ve gösterim için özelleştirilmiş diğer bileşenlere, TV Tuner kartlarının gerekli bilgileri CPU ve dolayısıyla ekran kartına iletiyor olması ve yayınları NTSC yada PAL yayın standardının VGA standardına çeviriyor olmasıdır. Sonuçta aynı yayımlar çözümlenir fakat farklı araçlar yardımıyla gösterilir. Yine benzer bir şekilde yayınlar anten yardımıyla veya  kablolu televizyon yardımıyla alınabilir. Aslına bakılırsa kablo yayınlar TV kartları ile daha uyumludur.
    Radyo kartı ise herkesin bildiği gibi radyo yayınlarını alıp, bu yayınları bilgisayarda dinleyebilmek için kullanılan  karttır. Bunun çalışma şekli ise normal bir radyonunki ile aynıdır.
          Nedir bu NTSC ve PAL?
      NTSC; National Television Standarts Commitee - Ulusal Televizyon Standardı Komitesi ve onun oluşturduğu yayın standardıdır. NTSC yayın standardı saniyede 30 karelik tarama hızına sahiptir ve her kare 525 çizgiden oluşmaktadır. Bu standart  16 milyon renk  derinliğine destek vermektedir.
      PAL; Phase Alternating Line yani Evre Değişimli Çizgi Avrupa’da kullanılan  yayın standardıdır. NTSC’den farklı olarak PAL saniyede 25 karelik tazeleme hızı ile çalışır ve her karede 625 çizgi bulunmaktadır. Tüm televizyon kartları bu iki standardı da desteklemektedir.    
            Uyumluluk
        Yaygın olarak kullanılan tüm TV kartları Türkiye’de kullanılan yayın formatlarıyla uyumludur. Zaten kartlar ile birlikte gelen televizyon kanallarını izlemek ve genel ayarlamaları yapmak için kullanılan yazılımlarda Türkiye seçeneği bulunuyor. Kartların genel kurulum aşamasından sonra yukarıdaki bahsettiğimiz yazılımların kurulması sırasında zaten gerekli bilgiler ve ipuçları veriliyor. Son olarak bize kalan TV kartına uygun bir yayın kaynağı bağlamak ve gerekli izleme programını çalıştırmak. Genelde ilk ayarlama ve kanal arama işlemleri otomatik olarak gerçekleşir. Daha sonra yapacağımız netleştirme çalışmaları da bizim isteğimize kalmış.
          Capture Nedir ve Nasıl Yapılır?
    Yeni nesil bir çok TV kartı capture, başka bir deyişle görüntü yakalama yani televizyonda izlediğiniz bir programı kullanma özelliği ile gelmektedir. Fakat bu işlem çok zor ve sistemi aşırı zorlayan bir işlemdir. Zaten TV kartlarındaki Capture özelliği profesyonel çözümler sunmamaktadır. Profesyonel görüntü yakalama araçları bu iş için biçilmiş kaftandır    TV Kartları yayınları çözümlemek için birer işlemciye sahiptirler. BT878 ve BT848 bu işlemcilerden en çok kullanılanıdır.  Peki bunları ünlü yapan ne diye soracak olursanız, yasal olmayan şifreli kanal çözümlemesi (Cine-5 ve  Teleon gibi) yapabilmeleri cevabı verebilir.
         Günümüz piyasasında birçok firma TV kartı üretmektedir.Bunlardan en ünlüleri Avermedia, FLY, Datron ve Life Wiev’dır. Bu kartların bir çoğu radyo yayınlarını da alabilmektedir. Eğer kaliteli bir şekilde capture yapmak  TV seyretmek ve radyo dinlemek istiyorsanı, günümüz şartlarında en az 50 – 60 USD’i gözünüzden çıkartmak zorundasınız.
Tarayıcı (Scanner)
       Taramak, (yada İngilizce “scanning”) kağıt ya da benzeri bir yüzey üzerindeki basılı grafiksel ya da metinsel karakterlerin dijitalize edilerek (yani bilgisayarın anlayacağı dile çevirerek) bilgisayar ortamına aktarılma işlemidir. Tüm bilgisayar donanımlarında olduğu gibi tarayıcılar da, hitap ettiği kitlenin ihtiyaçlarına uygun olarak dizayn edilmekte ve teknik farklılıklar göstermektedir. Farklı ve pahalı teknolojiler doğal olarak kalitenin çok önemli olduğu sektörel kullanıcılara, genelde fiyatı uygun olanlar ise ev kullanıcılarına göre üretilmektedir. Fotokopi makinesine benzeyen ve masaüstü kullanıma oldukça uygun flatbed, süpermarket kasalarındaki barkod okuyuculara benzeyen  Half-Page ve genellikle ofislerde kullanılan, yalnızca serbest haldeki  bir sayfayı tarayabilen Sheet-Fed tarayıcılar bu çeşitlenmenin en göze çarpan örneklerindendir.
                           Nasıl Çalışırlar?
        Tarayıcıların çalışma mantığı bir belgenin görsel olarak bilgisayar ortamına aktarılma işlemidir. Burada pikseller öne çıkmaktadır. Piksel konusuna önceden değinmiştim fakat kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse, piksel; bir görüntü üzerindeki en küçük renk birimidir. Yani en küçük renk parçası. Kağıdın üzerinde ağ şeklinde çizilmiş binlerce minik kare hayal edin. Kareler sizin hayal gücünüz ve tarayıcınızın teknolojisine göre değişecektir. Siz kareleri her santim için bir satırda 300 tane kare oluşturacak kadar küçülttüğünüzde tarayıcınızın ifadesi ile 300 dpi’lik çözünürlük değerine ulaştığınızda ilk bölümü yani kalite ayar kısmını atlattınız demektir. Tarayıcı ilk satırdan başlayarak tüm piksellerin yani çizdiğimiz karelerin  renk değerlerini ayrı ayrı almaya başlayacak. Ve bu değerler portlar yardımı ile kendi bilgisayarımıza aktarılıp kağıt üzerindeki kareler sırası ile kendi renk değerlerinde sıralanacaklar. İşte görüntümüz bilgisayar ortamına aktarıldı. Mantık çok basit kısaca resim minik karelere hayali olarak bölünür ve bu kareler tek tek sıra ile bilgisayar aktarılır ve orada o resmin aynısı oluşturulur.  
                          Tarama Teknikleri
     OCR yani Optical Character Recegnition Türkçe olarak Optik Karakter Tanımlaması anlamına gelir. Resim dosyalarındaki fontları tanımlayarak metin dosyalarına çeviren programlara verilen genel bir addır. Günümüzde OCR programları tarayıcıların yanında ücretsiz olarak verilmektedir.   
   İkinci bir tarama tekniği ise MICR (Magnetic Ink Character Recegnition) yani Manyetik Mürekkep Karakter Atımlaması. Bu teknikte elektrik yüklenebilen özel bir mürekkeple baskı yapılması ve yapılan bu baskının daha sonra özel algılayıcılar tarafından okunmasına mantığına dayanan özel bir tarama tekniğidir.
    ASCII yani American Standart Code For Information Interchange ise karakterleri tanımlamak için kullanılan uluslar arası standarttır. ASCII 8 bit’lik bir değere sahiptir. Bu değer biri boşluk olmak üzere 128 karaktere izin vermektedir. Bu İngilizce gibi diller için yeterli değildir. ASCII günümüzde kullanılan en yaygın karakter kodlama  standardıdır.  Bir diğer karakter kodlama standardı olan Unicode da ASCII gibi karakter tanımlamalarının yapılabildiği bir standartdır. ASCII’den farkı 16 bit’lik yapıda oluşmasıdır. Bu yapı ise Unicode’un 65.000 in üzerinde karakter tanımlamasına olanak verir. Bu yapı Japonca gibi dillerde kolaylıkla kullanılabilmektedir. EBCDIC Extended Binary-Coded Decimal Interchange Code ASCII ve Unicode gibi karakter kodlama yapılabilir. IBM firması tarafından geliştirilmiş olan EBCDIC yaygın bir standart değildir ve büyük çaplı IBM bilgisayarlarında kullanılır.
xxxxxx